14 Şubat 2011 Pazartesi

SURİYE’DE GÖRDÜKLERİM VE DÜŞÜNDÜKLERİM

1. Halep Oradaysa Arşın Burada
Kilis’ten Suriye'ye giriş yaptığınızda Türkmen Kasabası Azaz sizi karşılar. Yollarda Türkçe kasaba ve belde adları sizi şaşırtır. Çünkü bir yerin İngilizce adının levhalara yazıldığını bilirsiniz, ama başka bir ülkede Türkçe olarak “Azaz Belediyesi” gibi yazılmasını beklemezsiniz. Yeşil ova ve zeytin bahçelerinin arasından muhteşem taş mimari yapısıyla ve kalesiyle sizi selamlayan Halep’e ulaşırsınız. Şehrin ortasında bulunan devasa Halep Kalesi sizi selamlar, siz de ata yadigârı kaleyi ve şehri özlemle selamlarsınız. Halep çarşısını gezerken aynı duyguları yaşarsınız. Şehri gezerken oraya ait olduğunuzu anlarsınız. Çarşıda-markette Türkçe konuşan bir Türkmen bulabilir dertleşebilirsiniz. Olamaz! Halep bizden, biz Halep’ten ayrı kalmamalıydık, bu kadar mı yakınmış Halep bizim sınıra dersiniz. Bir bilen size “Halep ordaysa arşın burada” deyimini fısıldar. Ölçmeye gerek duymazsınız. Halep’in de sizin de bu ayrılığa içiniz sızlar.

2. Lazkiye’de Bucak-Bayır
Halep’ten Hama-Humus üzerinden Lazkiye’ye yaklaştığınızda Akdeniz’in mavi dalgaları ile yamaçların yeşil bitki örtüsü makiler sizi karşılar. Unutmamak gerekir ki bu yamaçları yurt edinmiş 50 Bucak-Bayır Türkmen köyü de bu seremonide yerini alır ve size hoş geldiniz der. Şehrin diğer sakinleri de aynı sıcaklıkta sizi selamlar. Türk olduğunuzu söylediğiniz de gözlerinden sevgilerini okuyabilirsiniz, lüks sahil lokantalarında en leziz yemekleri tadabilirsiniz. Bu mekânlarda nargile içen kızlı erkekli grupları veya aileleri görebilirsiniz.
Zihninizde yer etmiş olan ve kara-siyah anlamına gelen arap sözünün bu beyaz tenli güzel insanlar için geçerli olup olmadığını bir an düşünürsünüz. Bir bilen size Osmanlı devrinde bunlara “ak arap”, zencilerin ise “kara arap” dendiği ifade eder. Bu tanımlama doğru bile olsa zihninizdeki arap imaji siyahtır. Ancak Suriyelilerle yüzleştiğinizde kafanızdaki arap sözü ilk kez bu denli aklaşır. Suriyeli dindaş ve ırkdaşlarınızla fizik olarak ne kadar çok benzeştiğinizi fark edersiniz. Sonra da bin yıllık birlikteliği hatırlar susar ve benzeşmenin doğallığına kani olursunuz.

3. Aristokrasi veya İktidar
Lazkiye’de Suriyeli dostlarımızın biz Türk dostlarının onuruna verdikleri bir yemekte oturuyoruz. Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak tanışmaya çalışıyoruz. Zorlandığımız anda tercümanımızdan yardım alıyoruz. Arapça’yı öğrenmenin çok kolay olacağına inanıyoruz. Çünkü konuşulanların yarıya yakınını biliyoruz. Masada bir bayan bize bir diğer masadaki bir arkadaşımızın aristokrat olup olmadığını soruyor. Biz de aramızda konuşup aristokrat olduğunu söylüyoruz. O da tahminin de haklı çıktığı için bize ben zaten anlamıştım işareti çekiyor.  Belli ki Avrupa’dan daha doğrusu müstemlekeci Fransa’dan bazı kültür kırıntıları da kalmış burada. Gecenin ilerleyen saatinde yemeklerimizi ve tatlılarımızı yerken bize canlı müzik eşlik ediyor. İlerleyen saatte bir grup canlı performans sergiliyor. Solist Türkçe ve Arapça türküler söylüyor. Uzun zamandır Türkçe türkü-şarkı söylemediğini ifade eden Mazlum Kerkük Türklerinin yüreği pak, gür sesli genci söylediği güzel türkülerle hem kendi coşuyor hem de bizleri coşturuyor. Belli ki bu grup, Suriyeli dostlarımız tarafından bizim için özel olarak getirtilmiş.
Milli duyguları en üst düzeyde, devletin kurucusu gibi algıladıkları Hafız Esad sevgisi ve vurgusu her vesileyle ifade ediliyor. Kendisi için Lazkiye’de yıldız şeklinde büyük bir anıt-mezar yapılıyor. Esad’ın Baas Partisi de bizdeki tek parti devrindeki gibi çok güçlü bir yapıya sahip. Beşar Esad’ın beyanatları da büyük bir özenle takip ediliyor. Türkiye’den dönen Beşar Esad’ı Şam’da karşılayan üst düzey bir partili Lazkiye’ye döndüğünde devlet başkanının biz Türklerle “İki devlet bir milletiz” sözünü sevinç ve gururla ifade ediyordu. Bu sevince biz de katılıyorduk. Ancak bu partilini, bu söze vurgusu bizim imanımızın fevkinde idi. Bunun nedeni de tek adam tek iktidar gibi görünüyor. Bir dostuma dönüşümüzde bizim demokrasimizin seviyesiyle ilgili düşüncelerini ve haksız eleştirilerini düzeltmesini salık veriyorum.

4. İnsan Bilmediğine Düşmandır
Çok gezen mi bilir çok okuyan mı sözünü hatırlıyorum. Okuduklarımı gezip gördüklerimle kıyaslıyorum. Tarihte bazı projeler üretildikleri dönemde hayata geçirilemeyip üzerinden yıllar bazen asırlar geçtiğini düşünüyorum. İşte Türkiye-Suriye birlikteliği ve iki devlet bir millet olma projesinin de yaklaşık doksan yıl önceye ait hikâyesini hatırlıyorum. Başarılamamış ve unutulmuş bir teşebbüs. Ancak o gün oluşmayan şartlar bugün oluşur ise bunu en çok kim ister veya istemez diye şeytanıma soruyorum.
Önce isteyenler; Türkiye-Suriye birlikteliğini tarih, coğrafya, Lazkiye’deki Bucak-Bayır Türkmenleri, Halep Türkmenleri, Şam Türkmenleri ister. Öte yandan Antakyalı Suriye Arapları, Urfa Harran Arapları, Mardin Arapları ister. Suriye’nin çölünden her mevsimde bulut olup gelen toz bulutları ile bunların yağmur olup yağdıkları Güneydoğu Anadolu toprakları ister. Fırat’ın ve Dicle’nin kavuşmak üzere hasretle aktığı Suriye toprakları ister. Kurtuluş savaşında milli mücadeleye etkin şekilde katılmış ve bugün Suriye’yi vatan bilmiş Azaz Türkmenleri ister, diğer taraftan Türkiye’yi vatan bilmiş Harran Arapları ister. Lazkiye’de, Şam’da, Halep’te biz Türküz diyen ırkdaş ve dindaşlarımız ister. Bin yıllık iki akraba millet ister. 
Ya istemeyenler; iki milletin yakınlaşmasını bu coğrafyayı bölenler istemez. Bu topraklarda gözü ve hesabı olanlar istemez. Bölgede güçlü bir Türkiye ve Suriye olmasını arzu etmeyenler istemez.
Ve en acısı yanlış bilgilerle donatılan iki milletin saf evlatları da istemez. Çünkü İnsan bilmediğine düşmandır. Öyleyse gelin tanış olalım. Problemleri öteleyerek değil konuşarak çözelim, aracısız konuşarak anlaşalım, aydınlığa çıkmak için karanlıkla savaşalım. Zihnimizdeki ötekini beriki yapalım. Yeniden biz olalım, bir olalım. (Aralık 2009)